14 Ağustos 2016 Pazar

Vajinismus ne demektir? Vajinismus nasıl anlaşılır?



Vajinismus hastalığı; ilişki sırasında ön sevişmede hiç bir sorun yaşamayan, hatta zevk dahi alan kadınlarda cinsel birleşme anı geldiğinde yaşadıkları istemsiz kasılmalar sonucunda penisin vajina içine girememesi veya son derece ağrılı, zor şekilde girmesi ile karakterize bir cinsel sorundur. Son zamanlardaki yeni bir görüşe göre de vajinismus, istenilse bile vajina içerisine parmak veya her hangi bir yabancı cismin girememesi, cinsel birleşmenin yapılamaması halidir.
İstemsiz vajinal kasılmalar sonucunda cinsel birleşme (penetrasyon) ya hiç olamamakta veya son dereceağrılı ve acılı bir şekilde gerçekleşebilmektedir. Bazen de vajinaya penisin yalnızca uç kısmı girebilmektedir. Hatta bu şekilde çok nadir de olsa gebe kalan hastalar da olabilir.

Cinsel ilişkide kasılmalar farklı düzeylerde olabilir

Cinsel ilişkide özellikle vajinanın alt 1/3 kısmındaki kaslar kontrolsüz bir şekilde kasılmakla birlikte bu kasılmaya bacaklar, kalça, bel, sırt ve hatta vajinismus probleminin derecesine de bağlı olarak çene, ayak parmaklarındaki kaslar bile katılabilmektedir.  Kasılmaların şiddeti vajinismusun da derecesini göstermektedir. Bazı vajinismus hastalarında kasılmalar kendilerinin bile fark edemeyeceği düzeydedir.

Vajinismus hastalığı bir cinsel ilişki fobisi ve kaygı bozukluğu olarak da bilinir!

Vajinismus hastalığında kişinin ilişki sırasında kendisini kasması kendisini tehlikeden korumak için yaptığı refleksif bir harekettir.
Diğer bir tabir ile penisin vajinaya girme anında kişi kendisini istemsiz bir şekilde (refleks olarak) kasmaktadır. Bu nedenle vajinismus hastalığı psikolojide bir “kaygı bozukluğu” veya “cinsel ilişki fobisi”olarak da tanımlanmaktadır.

Vajinismus hastalığında cinsel ilişkide ağrı şartı aranmaz

Vajinismus hastalığı, cinsel ilişkide ağrı problemi, cinsel ilişkiye girememe.
Bir kişinin vajinismus hastalığı tanısı alabilmesi için cinsel ilişki sırasında ağrı olması da şart değildir. Bazı hastalar penisin ucunun girmesine izin verebilirken bazı hastalar o safhaya bile gelememektedir.
Yine bazı durumlarda vajinismus problemini yaşayan hastalar cinsel ilişki sırasında kendilerini kastıklarının farkında bile olamayabilirler. Ancak Hera Kadın Sağlığı Merkezi’nde vajinismus eşleri ile görüştüğümüzde eşler,” vajina girişinde sanki bir duvar varmış gibi direnç ile karşılaştıklarını” bize ifade etmektedirler.
Vajinismus hastalığı yaşayan kadınlarda ilişki sırasındaki kasılmalar tamamen kişinin kontrolü dışındadır; yani“istemsiz” olarak gerçekleşmektedir. Bu nedenle vajinismus problemini yaşayan kadınların pek çoğu halen bakiredir.

İlk gecenin ağrılı olması, vajinismus hastalığı sebebidir!

Bazı durumlarda kişi ilk gece yaşadıkları cinsel ilişki sırasında kendisini aşırı derece kastığından ötürü kızlık zarı yırtılmakta ve daha sonra bilinçaltına yerleşen korkularında ötürü bir daha cinsel ilişkiye girememektedir.
Vajinismus hastalığı % 90 oranında psikolojik nedenlere, % 10 oranında ise organik nedenlere (doğuştan gelen veya sonradan kazanılan yapısal problemlere) bağlıdır. Psikolojik nedenler arasında cinsellik ve cinsel ilişki ile ilgili bilinçdışına yerleşen kaygılar bulunmaktadır. Vajinismusu genel olarak tanımladığımız zaman fiziksel bir engel olmamasına rağmen kadının korku, kaygı ve endişelerinden dolayı cinsel ilişkiye izin vermemesi, verememesi olarak tanımlıyoruz.
Vajina (kadın cinsel organı) ilişki sırasında penisin büyüklüğü yada küçüklüğüne göre kendini hazırlar. Cinsel birleşmenin durumuna bağlı olarak genişler.
Korku ve kaygı ile kadın erkeği  ve erkeğin penisini vajen bölgesine yanaştırmazken, bazıları ise yanlızca vajen girişinde bu hisleri yaşarlar.Vajinismusun oluş nedenleri kişilere göre farklılık gösterir.Benim vajinam çok küçük olabilir veya çok dar bu yüzden ilişkiye giremiyorum diye bir kavram genelde yoktur, çünkü vajina esnektir ve doğumda bir çocuğun başını çıkaracak kadar genişleyebilir (ki bu yaklaşık 10 kat genişlemedir).
Korku ile kadının vücudunda ve vajen bölgesinde kasılmalar ve kilitlenmeler oluşur. Bu kasılmalar kadının kontrolü dışında oluşur. Vajinanın girişindeki kasların kasılmasının yanında tüm vücutta bir kasılma, endişe, korku ve panik hali olur ve kadın bacaklarını sıkıca kapatır.Vajinusmuslu kadınların bazıları ise kızlık zarlarının  çok kalın olduğuna ve bu yüzden ilişkiye giremediklerine inanırlar ve de eşlerini de inandırırlar, sorunun kızlık zarının ortadan kalkmasıyla çözüleceğine inanan çift bir kadın doğum uzmanına giderek ve anestezi ile bayıltılarak kızlık zarlarını ameliyatla açtırırlar, ama bu da çözüm getirmez ve bunun da işe yaramadığını gören çift iyice umutsuzluğa,  karamsarlığa kapılıp ilişkilerini yıpratmaya ve birbirlerini suçlamaya başlarlar.
Vajinusmus sorunu olan kadınların büyük çoğunluğu doktora muayene olamaz, tıpkı ilişkide olduğu gibi panik ve korkuya kapılır, bacaklarını kapatır ve ağlama krizine girerler.Bir kısmı rahatça muayene olabildikleri halde ilişkiye izin veremezler.

Vajinismus Belirtileri

Vajinismus çok seyrek olarak iç ve dış cinsel organların yara ve enfeksiyon gibi sebeplere bağlı oluşmak dışında tamamiyle psikolojik kökenli bir rahatsızlıktır.
Her insan özeldir. İnsanın ruhsal (psikolojik) yapısının oluşumunda genetik mirasının, geçirdiği hastalıkların, annesinin karakter yapısının, annesinin varlığının ya da yokluğunun , babasının karakter yapısının, babasının varlığı ya da yokluğunun, kardeşlerin, aile içi ilişkilerin, sosyal ve kültürel çevrenin etkisi, akraba ilişkileri, ekonomik koşullar, eğitim, hayatın içinde yaşanmış kişisel travmalar, sosyal felaketler gibi bir çok faktörün vajinismus problemine sebebiyet verdiği gözlenmektedir.

Vajinismusun Nedenleri

Esas olarak; vajinismusun, nedenleri tamamiyla psikolojiktir.  Ve de tedavi edilebilir. Vajinismusun nedenlerinden en yaygın olan bir tanesi;   yetişme çağındaki kızlara seksin pis ve kötü olduğunu öğreten yanlış ve katı eğitim tarzıdır. Yıllarca, cinselliğin kadınlar için zarar verici, kötü, aşağılayıcı, yalnızca erkeklerin faydalandığı, kadınların kaçması gereken bir şey olarak yetişen bir genç kız, bu ilişkiyi yaşayacağı sırada bilinçaltına yerleşmiş bu yanlış fikirleri istemeyerek de olsa hatırlayacak, ilişkiye girmekten rahatsızlık duyacak ve kasılacaktır.Nedeni ne olursa olsun eğer çiftler işbirliğine istekliyse vajinismus her zaman tedavi edilebilir. Önemli olan tedaviyi istemek ve bunun için seksüel terapi merkezlerine baş vurmaktır.

Vajinismus Tedavisi Nasıl Yapılır?

Hastalıklar ve tedavi yöntemleri genel isimler altında toplansa bile kişiye özel farklılık gösterir vede kişiye özel tedavi verilir, ve de hastayı görmeden bazı yorumlar yapılamaz,  fikir söylenemez. Özellikle de, vajinismus gibi yoğun kaygı ve endişenin olduğu ve tedavinin hastanın kişilik özelliklerine, ona ait kaygı ve korkularına göre düzenlendiği bir problemde, zaman çok değişkenlik gösterecektir, işin mali kısmıda  hastaya ayrılan zamanda verilen tedaviye göre belirlenecektir, bu yüzden kesin zaman ve mali portre verilemez zaten bunu söyeleyen biriside olsa inandırıcı olmaz (Aynı şekilde vajinismus tedavisinin başarısı da hekimin yetenek, tecrübe, ve bilgi birikimine bağlı olduğu kadar hastanın çözüm isteği, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel koşullar kadar eş desteği ve de bir çok şeye bağlıdır)
Bu yüzden kesinlerle konuşmak gerçekçi değildir ve vajinisimus tedavi yöntemi hastanın ihtiyacına göre belirlenir,
Bazı hastalarda sadece bilgi yeterli olurken;
  • Davranışsal tedavi uygulanır;
  • Çocukluk dönemi ve anne baba ile ilişkileri içeren dinamik denilen  tedavi yöntemi uygulanır;
  • Hipnoz ve telkin yeterli olabilmektedir;
  • Bazı hastalarda ise karma bir tedavi yöntemi uygulanır;
Yani vajinismus tedavi yöntemi hastaya göre belirlenilir ve şekillendirilir. Kesin olan bir şey varsa tedavide hastaya duygularına göre yaklaşılmalı ve korktuğu birşeyi yapması duygusal olarak hazırlanılmadan istenilmemelidir, yoksa hasta kırılır ve tedaviyi bırakabilir.

Vajinismus türleri nelerdir?

Primer Vajinismus: Bir kez bile olsun cinsel ilişkinin gerçekleşememesidir.
Sekonder Vajinismus: Önceden sağlıklı şekilde ilişki mümkün iken yaşanmış bir cinsel veya genital travma sonrası (olaylı bir doğum, düşük, kürtaj, hoyratça yapılan bir jinekolojik muayene, taciz veya tecavüze maruz kalma gibi) gelişen vajinismus durumudur.
Aparoni: Bir takım fiziksel nedenlerden dolayı, bireyin cinsel ilişkiye girememesidir. Vajinismus da bir tür aparonidır.
Disparoni: Disparöni; “cinsel ilişkide ağrı, acı, batma veya yanma hissetmek” dir. Bazen sekonder vajinismusun altında yatan neden de disparoni olabilmektedir.
Eğer cinsel ilişki sırasında ağrı, acı, yanma veya batma hissediyorsanız her zaman için neden vajinismus olmayabilir.  Disparoninin her zaman için % 100 tedavisi mümkündür.
Vulvar Vestibulitis Sendrom:  “Vulvar vestibuitis” veya “vulvodinia” olarak da bilinen bu durum, kızlık zarının alt kısmında aşırı derece duyarlılık oluşu sonucunda vajinismus, disparoni, anorgazmi (orgazm olamama) ve cinsel isteksizlik gibi şikayetlerin ortaya çıkması ile ilgili bir sendromdur.
Vestibulit sendromda teşhis hastanın ifadesindeki ilişkinin ağrılı oluşu veya hiç olmaması sonrasında, yapılan bir jinekolojik muayenede bu bölgenin dokunmakla hassaslığı ve kızarık oluşu ile kolaylıkla konulabilmektedir. Kesin nedeni henüz bilinmemektedir.
Vestibulit sendromun tedavisinde basit bir cerrahi operasyon ile bu bölgenin (vestibulm) çıkarılması problemi tamamen ortadan kaldırabilir.

Vajinismus Sonrası Cinsel İsteksizlik

Vajinismus hastalarında başlangıçta cinsel isteksizlik sorunu yoktur. Hatta özellikle evliliğin ilk zamanlarında tam bir cinsel ilişki yaşanamasa da renkli sayılabilecek bir cinsel yaşam vardır. Çiftler birbirlerini farklı yöntemlerle tatmin etme yollarına gidebilirler. Ancak zamanla cinsel ilişkide yaşanan olumsuz denemeler cinsel isteksizlik problemine neden olabilir. Bu yüzden, tedaviyi ertelememek ve erken tedavi olmak gerekir.
Vajinismus sorunu uygun şekilde çözüme kavuşturulmadığı takdirde:
– Cinsel isteksizlik,
– Depresyon,
– Anksiyete artışı,
– Konsantrasyon güçlüğü,
– Özgüven eksikliği gibi sorunlara yol açar.
Herkesin yapabildiği bir işlevi yapamamış olmak zaman içinde büyüyen bir psikolojik rahatsızlık nedenidir.
Vajinismus hastalarında zamanla cinsel ilişki sıklığı da azalabilir. Bu da cinsel isteksizlik (cinsel soğukluk) nedenidir. Erkeklerde de erken boşalma, cinsel soğukluk veya iktidarsızlık (ereksiyon sorunları) zamanla gelişebilmektedir. Eğer bu tür sorunlar varsa da eş zamanlı olarak erkek eşler de cinsel tedavi programına alınmalıdır. Aksi takdirde kadındaki problem çözümlendiğinde erkekteki problem daha da belirgin hale geçecek, böylelikle cinsel ilişkiye girememe sorunu devam edecektir. En kısa zamanda doktorunuza görünmenizde fayda var!

10 adımda vajinismus tedavisi

1. Adım: Vajinismusu anlama
İlk adım vajinismus ile vajinismusun neden olduğu cinsel ağrı, daralma, yanma hassasiyeti veya penetrasyon sorunları anlamakla başlar. Vajinusmusu anlamak, onu yenme sürecinde en temel unsur olduğundan, bu yaklaşım kadınların kendi cinsel sağlıkları ile ilgili etkin bir rol almalarına yardımcı olur.
2. Adım: Cinsel geçmişinin gözden geçirilmesi ve tedavi stratejileri
Kadınların kendi geçmişlerini gözden geçirmeleri ve analiz etmelerini sağlamak için dengeli bir yaklaşım izlenir. Egzersizler ve aşk oyunları vajinismustan kaynaklanan penetrasyon sorunları ve cinsel ağrıyı artıran her olayı, duyguyu veya tetikleyen unsuru belirleme ve değerlendirmeye yardımcı olur.
Detaylı egzersizler ve yapılacaklar listesi bir kadının cinsel geçmişini ve pelvik ağrı olaylarını belirleyerek uygun tedavi stratejilerine doğru yönlendirir. Duygusal incelemeler istemsiz pelvik tepkilere neden olan olumsuz olayları, duyguları ve hatıraların detaylarına girilmesini sağlar.
3. Adım: Cinsel ağrı anatomisi
Kadınlar sıklıkla kendi cinsel anatomileri, vücutları ve fonksiyonları ile pelvik ağrı ve penetrasyon sorunlarının nedenleri ile ilgili eksik bilgiye sahiptirler. Vajen iç kısımları ile vajinal kaslardaki problemler ile ilgili kafa karışıklığı sıklıkla yanlış teşhise ve hayal kırıklığına neden olur.
Tedavinin üçüncü aşamasında cinsel organlarla ilgili bilgiler, bunların ağrı ve penetrasyon konularındaki etkileri anlatılır. Cinsel ağrı ve penetrasyon sorunlarında ne tip ağrının ve rahatsızlığın normal olduğu veya heyecanlanmadan orgazma giden yolda hangi fiziksel değişikliklerin olduğu bu adımda anlatılır. Kızlık zarı ve iç vulva gibi anatomik bölgeler bu adımda tanıtılır.
4. Adım: Vajinal darlık ve pelvik taban kaslarının rolü
Kadınlarda cinsel ağrı ve penetrasyon güçlüğü aslında bir derecede pelvik tabanın istemsiz olarak kasılmasından kaynaklanır. Bu adımda pelvik taban kaslarından özellikle pubokoksigoz (PC) kas grubunun etkisi ve tetiklendiğinde nasıl ilişki sırasında istemsiz olarak kasılmasına neden olduğu anlatılır.
Etkili bir tedavi, istemsiz kasılma sonucunda ağrı ve daralmaya neden olan pelvik tabanın eğitilmesine odaklanmalıdır. Ağrıyı azaltmak ve penetrasyon güçlüğünü gidermek için pelvik kasların nasıl belirleneceği, kontrol edileceği ve eğitileceğinin öğrenilmesi vajinismus tedavisinde çok önemli bir adımdır.
5. Adım: Giriş teknikleri
Penetrasyon zorluğu veya ağrısı olan kadınlar için ağrısız bir ilk giriş için tekniklerin öğrenilmesi gerekir. Bu aşamada kadınlar ufak objeleri kullanarak tamamen kendi kontrolleri altında PC kaslarını kontrol tekniklerini öğrenirler. Daha önce vajen girişini kapatan ve penetrasyonu önleyen her türlü istemsiz kasılmalar yok edilir. Kadınlar pelvik kaslarını tamamıyla kontrol altına almaya başlarlar ve istemleri doğrultusunda pelvik tabanı nasıl rahatlayıp esnetebileceklerini öğrenirler.
6. Adım: Vajinal girişi geliştirme
Doğru kullanıldığı takdirde vajinal dilatörler vajinismus nedeniyle oluşan pelvik darlığı eleme konusunda yardımcı olan etkili araçlardır. Dilatörler pelvik kas tepkilerini tetikleyici birer araçtır.
Dilatör egzersizleri kadınların pelvik tabanı rahatlatarak istemsiz kasılmaları nasıl önleyeceklerini öğretir. Böylece cinsel penetrasyon karşısında doğru tepkiler verilir. Vajinal girişi geliştirme egzersizleri kadınların ağrısız veya rahatsızlık vermeyen bir ilişkiye hazır olacakları bir aşamaya rahat bir şekilde ulaşmalarını sağlar. 
7. Adım: Çiftler için pelvik tabanı rahatlatıcı duyu odaklama teknikleri
Ağrısız bir ilişkiye geçiş sürecinde, bu adımda pelvik taban gerginliğini azaltmak ve çiftler arasındaki samimiyeti artırmak için duyu odaklama teknikleri anlatılır. Egzersizler duyu odaklamayı (duyarlı dokunuşlar, aşk oyunları) nasıl başarıyla uygulayabileceklerini ve daha önceki adımlarda öğrenilen teknikleri kullanarak nasıl ağrısız birliktelik yaşayacaklarını öğrendikleri için çiftler bu süreç içinde birlikte çalışmaya başlarlar.
Egzersizler ağrısız bir cinsel birliktelik için tamamıyla anlayış, güven kurma ve yardımcı olma üzerine odaklanır.
8. Adım: Birliktelik için hazır olma egzersizleri
Tamamen ağrısız bir birlikteliğe geçiş için çiftlerin hazırlanması ile birliktelik için hazır olma aşamasına gelinir. Çiftler ağrısız bir birlikteliğe hazırlanmak ve pelvik gerginlikten kurtulmak için öğrenmiş oldukları teknikleri gözden geçirir ve tatbik ederler.
9. Adım: İlişkiye geçiş
Bu adımda normal bir birliktelikte ağrı ve penetrasyon sorunlarını yok etme teknikleri anlatılır. Bu adıma kadar kontrol sağlayıcı ve ağrıyı azaltıcı pozisyonlar ile daha konforlu bir ilişki elde edebilmek için öneriler gibi birçok sorunlar tartışılmıştır.
10. Adım: Tamamen ağrısız bir ilişki
Vajinismusu yenme sürecindeki son aşama gerçek bir ilişki süresince ağrıdan ve gerginlikten kurtulma sürecidir. Bu adım cinsel güven ve samimiyet kurmak ve ağrısız bir cinsel birlikteliğe geçişin tamamlanması üzerine tasarlanmıştır. Çiftler artık ilişkiden zevk almaya, aile kurma üzerine planlama yapmaya ve vajinismusun olmadığı bir hayat yaşamaya başlarlar.
Etiketler : 
ağrılı cinsel ilişki
vajinismus belirtileri
vajinismus nedenleri
Vajinismus nedir?
vajinismus tedavisi
vajinusmus hastalığı

19 Nisan 2016 Salı

KADININ YAŞI VE KISIRLIK (İNFERTİLİTE) ARASINDAKİ İLİŞKİ


Kadın yaşı kadının over (yumutalık) rezerviniyani doğurganlık kapasitesini belirleyen en önemli faktördür. Erkeklerde bunun tersine ileri yaş kısırlık ile çok ilgili değildir, 65-70 yaşlarında bile erkekler çocuk sahibi olabilmektedir. Kadında ise yaşın ilerlemesi ile çocuk sahibi olma şansı arasında belirgin bir ilşki vardır. Özellikle günümüzde kadınların sıklıkla çalışma, iş koşulları ve eğitim, akademik kariyer gibi nedenlerle evlilik ve bebek sahibi olma planlarını daha ileri yaşlara kaydırmaları bu konunun önemini arttırmıştır. Yaş ve hamilelik arasındaki ilşkiyi iyi bilen kadınlar bu planları için daha uygun zamanlama yapmaktadırlar. Kadınlarda 35 yaşından sonra over (yumurtalık) rezervi azalmaya başlar (30-35 yaş arasında çok hafif azalma izlenir), bu nedenle hamile kalma şansları azalmaya başlar. 40 yaşından sonra bu azalma daha da artarak hızlanır ve 50'li yaşlarda yani menopozda tamamen sıfırlanır, hatta 45 yaşından sonra çok nadirdir.

Normalde genç evli çiftlerde (kadın 35 yaşından gençse) 1 ayda gebelik oluşma ihtimali %20-25 civarındadır. Bu çiftlerde 6 ay sonunda %72 ihtimalle gebelik oluşur. 1 yıl düzenli ilişki sonunda %85 ihtimalle gebelik oluşacaktır. 1 yıl sonunda gebelik oluşmayan %15 çift ise kısırlık (infertilite) problemi ile karşı karşıyadır ve bunun sebebi araştırılarak tedavisi planlanır. Genç yaşlarda 1 ayda %20-25 olan gebelik oluşma şansı 40 yaşından sonra yaklaşık 1 ayda %5'lere düşer. Aynı durum tedavi ile gerçekleşen gebelikler ve tüp bebek uygulamaları için de geçerlidir. Yaş ilerledikçe tedavi ve tüp bebek ile gebelik elde edilme şansı azalır ve gebelik elde edilse dahi düşük ile sonlanma şansı artar. Örneğin 35 yaşından önce uygulanan tüp bebeklerde 1 uygulamada gebelik elde etme şansı %40 civarlarında iken bu oran yaşla birlikte azalır ve 40 yaşından sonra %10 civarlarına kadar düşer , 44 yaşında %3 kadar düşük olur. 40 yaşından sonra kendiliğinden veya tedavi ile elde edilem gebeliklerde düşük oranı da çok artmaktadır, bu gebeliklerin neredeyse yarıya yakınında (%30-50) düşük ile sonlanma riski vardır.

Burada yaş ile artan hamile kalamama oranı öncelikle overler (yumurtalıklar) ile ilgilidir. Rahim (uterus) ile çok ilgili bir problem değildir. Bunu en güzel açıklayan örnek ileri yaştaki kadının rahmine genç bir kadından alınanyumurtalar transfer edildiğinde genç bir kadındaki oranlara yakın gebelik elde edilmektedir, hamilelik oluşma oranı düşmemektedir. Yaş ilerledikçe yumurtalıklarda bulunan yumurta sayısı azalmaktadır ve yumurtaların kalitesi düşmektedir.

Yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı evlenme ve hamilelik planları çok ileri yaşlara bırakılmamalıdır. İleri yaşlarda kısırlık tedavisi ve tüp bebek gerekme ihtimali artmaktadır hatta over rezervi çok kötü olan hastalarda bu tedaviler ve tüp bebek uygulaması da fayda etmemektedir. Bu durumda tek çare yumurta bağışı (oosit donasyonu) ile hastaya genç bir kadından alınan yumurtanın transfer edilmesidir ancak bu işlem ülkemizde yasal olmadığı için uygulanmamaktadır.

HAMİLE (GEBE) KALMAYI ENGELLEYEN, ZORLAŞTIRAN FAKTÖRLER

Kadınlarda hamile kalmayı zorlaştıran yani kısırlık (infertilite) problemi ile ilişkili çeşitli hastalıklar ve faktörler vardır. Bu faktörlerin başında yaşın ilerlemesi gelir. Kadının  yaşı ilerledikçe (özellikle 35 yaşından sonra) hamile kalması zorlaşır. 40 yaşından sonra bu risk daha fazla artar.

Hamile kalmayı (gebeliği) zorlaştıran veya engelleyen nedenler:
- Düzensiz cinsel ilişki: Gebelik için ideal olan haftada 2 kere düzenli ilişkidir. Eğer çiftler arasında herhangi bir nedenle haftada 1 veya daha seyrek cinsel ilşki meydana geliyorsa hamilelik oluşması zorlaşır, gecikir.
- Yumurtlama döneminde ilişkiye girilmemesi.
- Sigara hamile kalmayı kötü yönde etkileyen bir faktördür.
- Obezite (aşırı kilo, şişmanlık) olumsuz yönde etki eder.
- Aşırı zayıf olmak da olumsuz etki gösterir.
- Emzirme döneminde hamile kalmak zorlaşır ancak emzirme bırakıldığında tamamen normale döner. 
- Stres

Hamile kalmayı zorlaştıran veya engelleyen hastalıklar:
- Hiperprolaktinemi (Süt hormonu, prolaktin yüksekliği)
- Troid hormon bozuklukları (Guatr hastalıkları) 
- Yumurtalık ve tüpler ile ilgili geçirilen ameliyatlar
- Endometriozis ve Çikolata kisti (endometrioma)
- Rahim içerisinde bulunan septum (perde), büyük myom ve benzeri patolojiler
- Polikistik over sendormu
- PID (rahim ve yumurtalıkları içeren enfeksiyon) geçirilmesi
- Anovulasyon (Yumurtlama olmaması, yumurtlama düzensizliği)
- İleri derecede ciddi kronik hastalıklar (kalp, karaciğer v.b)

Hamile kalmayı zorlaştırmayan, etkilemeyen faktörler nelerdir?
Bazı faktörler sanılanın aksine hamile kalmayı engellemez, kısırlık (infertilite) problemine sebep olmaz, bunlar:
- Daha önce doğum kontrol hapı, doğum kontrol iğnesi kullanmış olmak
- Adet geciktirici veya adet söktürücü benzeri hormonal ilaçlar kullanmak
- Daha önce spiral kullanmış olmak
- Kürtaj yapılması
- Düşük yapmak, boş gebelik olması
- Erkeğin erken boşalması
- Antibiyotik ve ağrı kesici ilaçlar
- Adet zamanında ilişkiye girmek
- Rahim ağzında bulunan yaralar
- Rahim ağzı için yakma ve dondurma tedavileri
- Vajinal akıntı veya mantar
- Genital siğiller (kondilom)
- Rahmin geriye dönük olması (retrovert uterus)
- Ufak myomlar ve rahimin iç tarafında (submüköz) olmayan myomlar hamile kalmayı etkilemez
- Folikül kisti, korpus kuteum kisti, korpus hemorajikum gibi basit yumurtalık (over) kistleri kısırlığa neden olmaz. Ancak çikolata kistleri (endometrioma)tüplerde yapışıklık yaratarak kısırlık problemine neden olabilirler.
- Adetlerin aşırı ağrılı olması veya ilşki sırasında ağrı olması kısırlık (infertilite) ile ilgili değildir.
- Vajinal estetik ameliyatları (dudakların düzeltilmesi v.b) ileride hamilelik olıuşmasını etkilemez.

12 Nisan 2016 Salı

Vajinal Kuruluk Sebepleri ve Tedavisi



Menopoz dönemi boyunca östrojen hormonu üretimi yavaşlar ve sonra durur. Bu süreçte kadın vücudunda birçok değişmeler olur. Adet döngüsü düzensizleşir ve sonra durur. Sıcak basmaları, ruh halinde dalgalanmalar, seste kalınlaşma ve yüzdeki tüylerde artış görülür.
Vajinal kuruluk herhangi bir yaşta farklı bir nedenden dolayı da olabilir. İkincil bir sorun gibi görünse de vajinal nem eksikliği cinsel yaşamda yüksek bir etkiye neden olabilir. Elbette ki vajinal kuruluğu hafifletmek için tedaviler bulunmaktadır.

Vajinal Kuruluk (Islanma Azlığı) Nedir?

Vajinal kuruluk vajinanın cinsel ilişki sırasında yeteri kadar ıslanamaması ve kayganlaşma miktarının normalden az olmasıdır.
Kadınlarda bu probleme sık rastlanılır ve kişilerin hayatlarını olumsuz etkileyen cinsel bir problemdir.

Vajina Yapısı (Anatomisi) Nasıldır?

Vajina (vagina, vajen), bir kadında bulunan her yönü ile eşsiz bir organdır.
Vajina, gerek anatomik yapısı gerek de fonksiyonu açısından pek çok mükemmelliklere sahiptir.
8-10 santimetre uzunluğunda bulunan, alt ve üst duvarları normalde birbirine bitişik halde duran bu organ doğum sırasında veya penisin girişi ile birlikte adeta bir “akordeon” gibi hem enlemesine hem de boylamasına açılmakta, esnemekte ve genişlemektedir.
Vajinanın bu esneme kabiliyeti ayesinde doğum sırasında içinden; baş çapı yaklaşık 10 cm, gövdesi 50-52 cm, ağırlığı da ortalama 3500-4000 gram olan bir bebek çıkabilmektedir. Veya yine bu şekilde cinsel ilişkide içine 14-18 cm’lik penisi içeriye alabilmektedir. Vajina yapısı uzunlamasına kesitte S harfi, yatay kesitte H harfi şeklindedir.
Vajinal duvarlarının tırtık tırtık şekilde olması nedeni ile penisin her giriş çıkışında cinsel haz artmaktadır. Vajina eğer düz bir kanal şeklinde olsaydı, hem kadının hem de erkeğin cinsel penetrasyon sırasında bu kadar zevk alması mümkün olmayacaktı.

Vajinada Salgı Üreten Bezler Nelerdir?

Vajina içerisinde yağ ve ter bezleri yoktur. Ancak vajinanın hemen dış (vajinaya giriş) ve altta sağlı sollu bulunan, ıslanmayı sağlayan salgı yapıcı bezler bulunur. Bu bezlere “Bartolin” bezleri denir. Ayrıca yine dışta ve üstte idrar deliğinin çevresinde bulunan bezler, “Skene” bezleridir.
Her iki grup bezlerin özelliği özellikle cinsel ilişki sırasında vajinal bölgenin kayganlığını sağlamaktır. Çünkü vajinal kuruluk bir kişinin cinsel ilişkide ağrı, yanma ve kanama gibi sıkıntıları da ortaya çıkarmaktadır.

G Noktası Nedir? G Noktası Nerededir?

Kadınlarda Skene bezleri vajina üst duvarında, idrar kanalının hemen altında, 2-3 cm içeride daha yoğun olarak bulunmaktadır.
Skene bezlerinin yoğunlaştığı bu bölgenin vajinanın diğer yerlerinden daha hassas olduğu ve orgazm fonksiyonunda rol oynadığı bilinmektedir. Bu bölge “G noktası” (G spot) olarak bilinmektedir. Son yıllarda Üretra (İdrar kanalı) ağzının da cinsel açıdan uyarıcı noktalar içerdiği tespit edilmiştir. (U Noktası)

Vajinal Lubrikasyon (Vajinal Kayganlık)

Lubrikasyon yani “vajinal kayganlaşma (vajinal ıslanma, sulanma)” vajina duvarını oluşturan hücrelerden ve vajinal bezlerden salgılanan sıvılar sayesinde vajinanın sulanarak ıslanmasıdır.
Lubrikasyonun (Vajinal ıslanma) cinsel ilişki sırasında bazen normalden az olabilir. Bu genelde cinsel ilişkideki haz alamama ve cinsel isteksizlikle beraber gider. Cinsel ilişkide zevk almak vajinal ıslaklığı arttırır ancak bu kesin bir kural değildir; nitekim bazı kadınlar zevk almalarına rağmen ilişki sırasında az ıslanabilirler, bazen de ıslanma çok olmasına rağmen zevk alma az olabilir.

Vajinal Kuruluk Sebepleri Nelerdir?

  • Menapoz dönemi
  • Doğum sonrası
  • Vajinal akıntı ve mantar gibi bazı enfeksiyonlar
  • Kullanılan bir takım ilaçlar (Antidepresanlar,hormon ilaçları,doğum kontrol ilaçları)
  • Aşırı stres ve cinsel ilişki sırasında kendini eleştirel olarak izlemek
  • Vajina içini devamlı yıkamak (Vajinal duş)
  • Vajina dışında olan cilt hastalıkları (Vulvar hipertrofiler, Liken Simpleks)
  • Vajina içine çok fazla fitil, tampon ve ilaçların kullanımı
Cinsellikle ilgili olan vajinal kuruluk (vajinada ıslanma azlığı) sebepleri:
  • Cinsel isteksizlik
  • Cinsel uyarılma problemi
  • Cinsel partner ile uyumsuzluk, güvensizlik, iletişim problemleri
  • Cinsel ilişkide ağrı (Disparoni) ve Vulvar Vestibulit Sendrom

Vajinal Kuruluk Tedavisi Nedir?

  • Vajinal kuruluğun tedavisi de nedene yöneliktir.
  • Prolaktin hormonu yüksekliği varsa bu düzeltilebilir. (İlaçlarla veya cerrahi olarak)
  • Doğum sonrası kurulukta zaman tanımak gerekir,kayganlaştırıcılar süt verme dönemi bitene dek kullanılabilir.
  • Menopozdaki gibi estrojen eksikliği durumunda lokal (bölgesel) hormonal ilaç tedavileri uygulanabilir. (Östrojen içeren fitil veya kremler)
  • Vajinal enfeksiyonlara bağlı ise enfeksiyonlar tedavi edilebilir.
  • Disparoni (Cinsel ilişkide ağrı) varsa nedenleri araştırılarak CİNSEL TERAPİ yapılır.
  • Vulvar vestibulit sendromu (vvs) tedavisi cerrahidir.
  • Cinsel isteksizlik ve uyarılma problemleri CİNSEL TERAPİ ile tedavi edilmelidir.
Vajinal lubrikant (vajinal kayganlaştırıcılar) kullanımı
Cinsel ilişki sırasında vajinayı kayganlaştıran ve bu şekilde penetrasyonun (birleşmenin) kolay olmasını sağlayan tıbbi ürünlere “vajinal lubrikan (lubrikant)” adı verilir. Vajinal kuruluğa neden olabilecek hiç bir neden bulunamaması durumlarında lubricant (lubrikan) adı verilen kayganlaştırıcılar kullanılabilir. Bu kayganlaştırıcılar (vajinal lubrikanlar) eczanelerde fitil, krem, jel, sprey veya aplikatör içinde kremler şeklinde pazarlanmaktadır.

Vajinal Kuruluk Sorunu Mutlaka Tedavi Edilmelidir!

Vajinal kuruluk sorunu yaşayanlar zaman içerisinde cinsel ilişkide ağrı, acı (disparoni sorunu) ile cinsellikten iyice uzaklaşabilmektedirler. Bu da çift ilişkisinde sorunlar yaşanmasına, evlilik problemlerine ve özgüven kaybına yol açabilir. Vajinal kurulukta nedenler belirlenip, bu nedenlere göre yapılan tedaviyle sonuçlar yüzgüldürücüdür…

Doğumdan sonra vücudu toplamanın yöntemleri


Doğumdan sonra vücutta meydana gelen değişikliklerden dolayı anne olan tüm kadınların ortak derdi, eski formlarına dönmek ve sağlıklarını tehdit edebilecek bu değişiklikleri gidermek oluyor.

Kadınlarda lohusalık olarak bilinen evre, doğumdan sonra başlayan ve yaklaşık 40 gün süren bir dönemi kapsamaktadır. Doğum sonrası göbek hizasında olan rahim yaklaşık 4-6 hafta sonra normal boyutuna döner. Karın duvarı ve leğen kemiğinde bulunan bağ dokusu ligamentleri gebelik boyunca yumuşak ve elastik bir hal alır. Bu yumuşaklık ve elastikiyet yaklaşık 4-5 ay sonra gerçek sağlamlığına ulaşır. Bu bölgelerin kas dokusu, elastik büyümeye bağlı hafif aralıklı durumda olabilir. Doğum sonrası uygun olmayan hareketler, bu bölgelerin yaralanmasına sebep olabilir. Leğen kemiğini oluşturan dokular yaklaşık 6 kilo yükle yani (bebek ve anne dokularının kilo artışı) taşımaya bağlı olarak zayıflar. Gebelik boyunca bu bölge doğumda hassasiyet kazanır. Doğumdan sonra yapılacak kegel egzersizleri, leğen kemiğinin kaslarını kuvvetlendirir. Ayrıca Ağrıyı ve oluşan ödemi azaltarak dolaşımı artırır, kas zayıflığını önler. İleride oluşabilecek idrar ve gaita kaçırması da engellenmiş olur. Yapılan egzersizlerle dış genital organda gelişebilecek hemaroid (basur) ve hematom (kan toplanması)  rahatsızlıkları engellenebilir. Bu bölgeye yapılacak buz uygulaması tedavisiyle doğum sonrası oluşan ağrılarda giderilmiş olur.
Doğum sonrası sırt ve bel bölgesinde meydana gelebilecek ağrılar için istirahat edilmeli ve gerektiğinde ağrı kesici desteğiyle ağrı oluşması engellenmelidir. Eğer normal doğumda anneye epidural yöntem uygulanmış ise, bu bölgede yüzeysel ağrılar gelişebilir. Böyle bir durumla karşılaşılırsa, nemli sıcak kompres veya buz uygulaması yapılması tavsiye edilir. Göğüs bölgesinde oluşan ağrılar genellikle hatalı emzirme sonucu oluşmaktadır. Yeni doğan hemşiresi tarafından, anneye doğru şekil öğretilmeli, hatalı duruş pozisyonlarına dikkat etmesi sağlanmalıdır. Emzirme yapılırken bel ve sırt bölgesi yastıkla desteklenmelidir. Bebek kucağa alınırken gövdenin aşırı öne eğilmemesi gerekmektedir.

Sezeryan ve spinal anestezi sonrası ağrılar için egzersiz

Sezeryan doğumda yapılan genel anestezi; öksürük, omuz ağrısı, boğaz ağrısı sorunları yaratabilir. Solunum egzersizleri yapılarak bu şikayetler giderilebilir. Gereken durumlarda ağrı kesiciler kullanılabilir. Bağırsağa ait şikayetlerde, gaz problemine yönelik erken zamanda sıvı alımı ve yürüyüş yapılmalıdır. Eğer spinal anestezi yapılmışsa baş ağrısı problemi ile karşılaşılabilir. Bol sıvı alımı desteklenerek, ağrı kesiciler alınmalıdır.

Varis ve hemeroid problemlerinden, bol su ve lifli gıda tüketerek kurtulmanız mümkün

Eğer zor bir doğum gerçekleşmiş ise, şiddetin derecesine bağlı olarak pelvik ve bacak bölgelerinde varis problemi olabilir. Lohusalık döneminden sonra devam eden varislere karşı uygulanacak tedavi, damar cerrahisi tarafından yapılmalıdır. Yüzeysel varisler; varis çorabı, düzenli yürüyüş ve soğuk uygulamalarla kaybolabilir. Doğum sonrası alt bacakta ve ayak bileği bölgelerinde ödem nedeniyle şişlikler oluşabilir. Bu durumda hasta bacaklarını aşağı sarkıtmamalı, bol sıvı alarak proteinli gıdalar tüketmelidir. Doğum öncesi ya da sonrasında hemaroid problemi yaşanabilir. Bol su tüketimi ve lifli gıdalarla birlikte, gerektiğinde hemaroid giderici ilaçlar kullanılabilir. İdrar kesesi doğum esnasında aşırı gerileceğinden doğumdan sonra idrar yapamama zorluğu yaşanabilir. Bebeğin iri olması, zor ve ağrılı bir doğum, bu rahatsızlığa neden olabilir. Doğum sonrası mesane eğitimi verilerek bu sorun çözülebilir.

Bilinçsiz yapılan diyetler süt verimini düşürür

Sütün gelmesi, ilk 24-72 saat içinde başlar ve emzirme sağlandıkça miktarı artar. Destek amaçlı süt arttırıcı çaylar içilebilir. Doğum sonrası memelerde aşırı büyüme, hassasiyet meydana gelmektedir. Emzirme ile bu sorun çözülmediğinde, pompa ile süt boşaltılması sağlanmalı, buz uygulaması ve ilaç tedavisi yapılmalıdır.
Doğum sonrası kilo verme hızı ve zamanı gebelik süresince alınan kilolara bağlı olmaktadır. Hızlı kilo kaybı için yapılan düşük kalorili diyetler annenin süt verimini olumsuz yönde etkileyip, sütü azaltmaktadır. İlk 4 ay, aylık 1 kg zayıflama normal görülmektedir. Anne çok şişmansa, ayda 2 kg kayıp da gözlenebilir. Ancak ayda 2 kg’ın üzerinde zayıflamak, emziren anne için sakıncalıdır. Doktor izniyle hafif yürüyüşler ve düzenli egzersizler yapmak kilo vermeyi çabuklaştıracaktır. Her gün mutlaka et, tavuk veya balıktan biri tüketilmelidir. Günlük 3 litreden fazla su tüketmenin sütü artırıcı bir etkisi olmadığı gibi, şekerli içeceklerden de uzak durulmalıdır. Protein ve kalsiyum açısından süt, yoğurt, peynir ve yumurta gibi besinler tüketilmelidir.

Doğum sonrası evde bakım

Doğum sonrası anne kendini iyi hissetse de, yatarak dinlenmesi önerilir. Sık sık idrar yapılması  yararlıdır ve idrar yolları enfeksiyonu riskini azaltır. Ayakta alınan ve kese yapılmayan duş vücut için faydalıdır. Yeni anne, 2 hafta sonra sokağa çıkabilir, 3 hafta sonra ev işlerini yapmaya başlayabilir. Ancak ağır eşyaların kaldırılması ve yorucu temizlikler yapılması sakıncalıdır.

Adet Gecikmesi Nedir? Adet Gecikmesinin Nedenleri

Eğer yakın gelecek planların arasında nur topu gibi bir evlat sahibi olup doya doya annelik etmek yoksa; çok az şey adet gecikmesi kadar korkutucu olabilir.
Çoğumuzun aklına hemen gebelik olasılığının gelmesi boşuna değil. Gerçekten de aktif cinsel hayatı olan sağlıklı kadınlarda adet gecikmesinin sebebi çoğunlukla hamileliktir, ancak bu başka olasılıklar olmadığı anlamına gelmez.
Eğer hamile kalmak için bir düşünceniz yoksa şüphesiz hiç bir şey sizi, adetinizin gecikmesi kadar korkutamaz. Adet gecikmelerinde akla gelen ilk soru “hamilemiyim?” oluyor. Peki adet gecikmesinin tek sebebi hamilelik midir? Elbette ki adet gecikmesi sadece hamilelikle ilgili değildir. Adet gecikmesine sebep olan etkenleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Stres ve gerginlik
Stres hayatımızdaki birçok şeyi etkilediği gibi adetimizide etkiliyor. Aşırı stres ve gerginlik vücudumuzda GnRH adı verilen bir hormonun (cinsiyet hormonlarının salınmasını uyaran hormon) seviyesini azaltır. Bu hormonun azalması yumurtlamamızı etkiler ve adet olamamaya neden olur. Yeniden eski adet düzeninize kavuşabilmeniz için stresten uzaklaşmanız, rahatlamanız ve gevşemeniz gerekir.
Yanlış hesaplama
Adet döngüsü her kadında aynı olmayabilir ve kadından kadına farklılık gösterebilir. Ortalama olarak adet döngüsünün 28 gün olduğu söylense de bu her kadın için geçerli olan bir durum değildir. Bazen adetinizin geciktiğini sandığınız zamanlarda yalnızca yanlış hesap ettiğinizi fark edebilirsiniz. Adet döngünüz düzensizse ve ne zaman yumurtladığınızı biliyorsanız, yumurtladığınız günden iki hafta sonrasında adetinizin gelmesini beklemelisiniz. Bu şekilde adet döngünüzü daha kolay takip edebilirsiniz.
Günlük işlerinizdeki değişiklikler
Günlük rutin olarak yaptığınız ve vücudunuzun alıştığı işlerdeki değişiklikler sizin biyolojik saatinizi etkileyebilir.Adetinizin gecikmesinin nedeni, çok uzun çalışma saatleri ve uykusuz kalmanız olabilir.
Hastalıklar
Geçirdiğiniz bir hastalık, adetinizin gecikmesine neden olabilir. Bu durum genellikle geçicidir. Hastalığınız iyileştikten sonra, adetleriniz eski düzenine girdiğini göreceksiniz.
Kullanmış Olduğunuz İlaçlar
Eğer ilk defa yeni bir ilaç kullanmaya başladıysanız ilacın bilmediğiniz yan etkilerinden dolayı adetiniz gecikebilir. Doktorunuzla kullandığınız bu ilacın  yan etkisi hakkında konuşun. Bu durum, bazı doğum kontrol yöntemlerinde çok sık görülen bir durumdur.
Fazla kilolar
Çok fazla kiloluysanız yada son dönemde aşırı kilo aldıysanız, bu durum hormonsal olarak adet döngünüzü değiştirmiş ya da tamamen durmasına sebep olmuş olabilir. Birçok kadın kilo verince normal adet döngüsüne ve doğurganlığına geri döner.
Fazla zayıf olmak
Eğer vücudunuzdaki yağ oranı yeterli düzeyde değilse, adet düzeniniz bozulabilir  ya da adet döngünüz tamamen durabilir. Bu duruma tıp dilinde amenore adı verilir. Genellikle biraz kilo almanız adet düzeninizin eskiye dönmesini sağlayacaktır. Bu durum, yoğun spor yapan ya da profesyonel sporcu olan kadınların yaşadığı adet gecikmesinin en sık görülen nedenidir.
Perimenopoz (menopoza geçiş dönemi)
Perimenopoz, belli bir yaştan sonra üreme döneminden, üretken olmadığınız döneme geçiş yaptığınız zamana verilen addır. Bu döneme girdiğinizde adetinizde düzensizlikler meydana gelebilir, adetiniz daha az ya da daha çok gelebilir veya daha sık ya da daha seyrek adet olabilirsiniz. Eğer siz hamile kalmak istemiyorsanız, bir doğum kontrol yöntemine devam etmelisiniz. Çünkü bu dönemde doğurganlığınız hala devam etmektedir.
Menopoz
Menopoz, artık yumurtlamayacağınız ve adet görmeyeceğiniz bir dönemdir. Menopoza girmeniz doğal bir şekilde olabileceği gibi hiserektomi (rahmin alınması) gibi cerrahi olarak ya da kemoterapi gibi kimyasal yollarla da gerçekleşmiş olabilir.
Hamilelik
Adetinizin gecikmesinin nedeni hamile kalmış olmanız olabilir. Bir gebelik testi ile bunu kolayca öğrenebilirsiniz. Gebeliğin öğrenilmesi için yapılan idrar ve kan testleri vücudunuzda hCG hormonu(gebelik hormonu) olup olmadığını kontrol eder.
Gebelik testiniz negatif çıktıysa ve hala adet gecikmesi devam ediyorsa bir hafta sonra tekrar gebelik testi yapmalısınız. Eğer bu testte negatif çıktıysa ve adetinizin neden geciktiği konusunda bir fikriniz yoksa fiziksel muayene için doktorunuza başvurun. Doktorunuz size birkaç test yapabilir ve gecikmiş adetin gelmesine yardımcı olacak bir ilaç verebilir.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Gebelerde a vitamini kullanımı nasıl olmalı

Gebelerde a vitamini kullanımı

A vitamini bir bebeğin embriyonik gelişimi için çok önemli bir parçasıdır. Bu vitamin bebeklerinorgan gelişiminde büyük katkı sağlar. kalp, böbrekler, akciğerler, kemikler ve gözlerde dahil olmak üzere.Organ sistemleri içinde, gebelikte A vitamini sinir sistemi, dolaşım sistemi ve pulmoner sistemleri için geliştirme merkezi olarak kabul edilir.Diğer fonksiyonları ise bebeğin bağışıklık sistemi artırılması ve sağlıklı yağ metabolizmasını sağlanmasıdır.

Gebelikte A vitamin hakkında neler bilmelisiniz?

A vitamini iki besin türünü temsil eder: şekillendirilmiş A vitamini (retinol veya retinoid) ve pro vitamin A karoten.Birinci tip,şekillendirilmiş A vitamini yumurta, karaciğer ve süt elde edilebilir ve doğrudan vücut tarafından kullanılır.Pro vitamin A karoten,A vitamini dönüştürülür, sebze ve meyve alarak elde edilir.
Gıda ürünleri ve diğer kaynaklar üzerindeki etiketleri hala eski standart bir ölçüm kullanılır ya da Uluslararası Ünite (IU).Bu ölçümde,3.3 IU1 mcg RAE eşittir.

Gebelikte ne kadar A vitaminine ihtiyacınız var?

Önemini anladıktan sonar hamile bayanların ne sıklık veya miktarda tüketmelerini öğrenmeleri gerekir.
19 yaşından büyük hamile kadınlar günlük 770 mcg RAE  veya  2565 IU miktarında A vitamin tüketmelidir. 18 yaşından küçükler ise 750 mcg veya 2500 IUtüketmelidir.
Emziren annelerde A vitamininden yararlanmalıdır. 19 yaşında veya daha büyük olan bayanlar günlük 1,300 mcg veya 4,330 IU oranında tüketmelidir. 18 yaşında veya daha küçükler günlük 1,200 mcg veya 4,000 IUoranında tüketmelidir.

A Vitaminin eksikliğinin belirtileri nelerdir?

A vitaminin eksikliğinin belirtileri genelde çok net olarak anlaşılamaz. Tabi yine de temkinli davranmakta fayda var. Belirtierden bazıları zayıf bağışıklık sistemi ve engelli gece görüşüdür. Başka bir işaret kornea kalınlaşma ve kuruluk gösteren kseroftalmi.

Vitamin A Takviyesi Gerekli Mi?

Birçok kadın olup olmadığını veya eğer gerekli ise A vitamini günlük önerilen miktarda sağlamak için ne tür takviyeler alınması gerektiğini sorarlar.Uzmanlar, ayrı bir vitamin takviyesi alınması gerekmediğini vurgular. Besin bakımından zengin olan diyet ve doğum öncesi vitaminlerdende elde edilebilir. Eğer fazladan tüketmesi gerektiğini düşenen bayanlar var ise bunu doktorlarına başvurmadan önce başvurmasınlar.

Neler aşırı dozda A vitamin olarak algılanır?

A vitamini karaciğerde depolanır ve bu besin aşırı dozda karaciğer zehirlenmesine yol açabilir. Aşırı doz A vitamin belirtileri baş ağrısı, kusma, mide bulantısı, bulanık görme ve uykulu hissetmedir.
Kadınlarmeyve ve sebzelerdenalınankarotenmiktarı hakkında endişe zorunda değilsiniz. Ama önceden vitamin miktarına dikkat etmek tavsiye edilir bebeğin aşırı miktarda doğum kusurlarına eğilimli yapar.

A vitamin için Sağlılı kaynaklar

En iyi kaynaklar meyve ve sebzeler, özellikle turuncu, sarı ve yeşil yapraklı olanlardır.Güçlendirilmiş tahıllar ve süt şekillendirilmeye A vitamini açısından zengin olduğu bilinmektedir
GIDALARAÇIKLAMA
HavuçLikopen içeriği yüksek ve C vitamini deposudur.Beta-karoten A vitamini dönüştür ve aynı zamanda olağanüstü bir antioksidan olurken.Likopen kanseri ile mücadele eden ünlü bir phytonutrient.
Tatlı PatatesOrta boy bir tatlı patates beta karoten formunda 1,096 mg A vitamini sunar.103 kalori, tatlı patates hamile bir kadının diyet için gayet idaeldir.
KabaklarKabak tatlısı hamile kadınlar için mükemmel bir seçenek.956 mgA vitamin sadece 42 kalori olan balkabağından temin edebilirsiniz.
IspanakRengi sarı olsa da, portakal da 30 gram olsa da 573 mg A vitamini barındırır.
Sığır etiSığır eti iyi bir A vitamini kaynağı olmasına karşın, yiyecek düzgün bir biçimde seçilmelidir. Satın alırken mutlaka sağlıklı ve temiz olmasına dikkat edin.
LahanaBaşka bir yeşil beta karoten ise lahanadır.Yarım fincan lahanada 478 mg A vitamini bulunur.

1 Nisan 2016 Cuma

Anne Sütü Doğru Besinlerle Artar mı?

Anne Sütü Doğru Besinlerle Artar mı?
Emzirme dönemindeki anneler sütlerinin az olduğu ve bebeklerinin yeteri kadar beslenemediğine dair şikayet ederler. Aslında çok büyük bir oranda anne sütü bebekler için hep yeterlidir. Ancak kimi durumlarda süt kanallarındaki problemlerden ya da yeteri kadar beslenememekten ileri gelen süt azlığı problemi yaşanabilir. Böyle durumlarda yapılması gereken tek şey, dengeli ve sağlıklı bir şekilde anne sütünü artıran gıdalarla beslenmektir. Bu gıdaların özelliği süt artırıcı hormonları tetikleyici olması ve içeriklerindeki vitamin ve minerallerle süt içeriğini zenginleştirmesidir. Üstelik, her emzirmede enerji kaybeden annenin bu enerjiyi yerine koyması ve gücünü herdaim koruması gerekir.
Anne sütünü artırmak için tüketilmesi gereken gıdalar özellikle bitkisel kökenli olmalıdır. Hayvansal ürünlerin bu dönemde aşırı tüketilmesi bu dönemde pek sağlıklı değildir. Bitkilerin yaprak, kök, gövde ve tohumları güvenle kullanılabilir.
Süt yapan bitkisel besinler:
  • Dereotu: Oldukça iyi bir vitamin kaynağı olan ve salatalardan eksik edilmemesi gereken bu bitkinin içeriğindeki bir takım maddeler süt  hormonu olan prolaktini harekete geçirerek süt üretimini teşvik eder.
  • Fesleğen: Daha çok süs bitkisi olarak kullandığımız fesleğen zengin bir K vitamini kaynağıdır. Sindirim sistemini düzenler ve kötü kokuları geçirir. Çayı demlenerek içildiğinde anne sütünü teşvik edicidir.
  • Susam: Kalsiyum bakımından zengindir. Ayrıca, içeriğinde bakır da bulunur. Sindirim sistemi için oldukça yararlı olan susam tıpkı dereotu gibi süt üretimini sağlayan hormonlar üzerinde etkilidir.
  • Kimyon: Demir içermesi nedeniyle kansızlığı giderir. Kimyon içeriğindeki demir anne sütüne katılır ve bebeğin ihtiyacı olan demir miktarını karşılar. Kimyon özellikle et yemeklerinde mutlaka kullanılmalıdır.
  • Sarımsak: Bağışıklık güçlendirici olarak baş tacı yapılması gereken sarımsak, kokusu her ne kadar rahatsız edici olsa da, emzirme döneminde mutlaka tüketilmelidir. Anne sütünü zenginleştirir, bebeğin bağışıklık sistemini güçlendirir.